16 Ekim 2009 Cuma
Yıldırım'ı Kurtaran 'Memur Muhittin Bey'
Basketbol dünyasında antrenörlük ve hakemlik hariç her işi yaptım. Gün geldi, çalıştığım derginin bütçesi yetmedi, muhabir olarak gönderildiğim turnuvada fotoğraf da çektim. Gün geldi, federasyonda yönetmelikler değiştirilirken, işin sekretaryasını üstlendim. Gün geldi, David Stern’le röportaj yapacak kadar şanslı bir yazar ve Fast Break Dergisi Yayın Yönetmeni oldum. Gün geldi, Türkiye’nin Avrupa Şampiyonası’nı alabilmesi için yapılan kampanyada çalıştım… Gün geldi, Karadeniz’deki Avrupa Yıldızlar Şampiyonası’nda hakem ve gözlemcileri ağırlamakla görevlendirildim.
Ve bu arada, çok kısa bir süreliğine bir takımda menajerlik de yaptım.
Yıl 1992… Turgay Demirel Mart ayında başkan seçilmiş, yaz boyu yönetmelikler değiştirilmiş ve yeni sezonda ligimiz, her takımda iki yabancıya izin vererek başlıyor. İzmit temsilcisi Nasaş, transferde Levent Topsakal’ı alarak iddialı olacağını göstermiş. Kadroda Recep Şen, Yalçın Küçüközkan, Yusuf Erboy, Turgay Çataloluk gibi deneyimli ve kapasiteli isimler var zaten. İki iyi Amerikalı transferiyle final kovalamak işten değil. Bu arada Çukurova kapanıyor ve açıkta kalan oyunculardan Ömer Büyükaycan, koç Necati Güler’in önerisiyle transfer ediliyor. Amerikalılardan biri için ayırdığı bütçeyi buraya harcayan Nasaş, artık tek yabancı peşinde ve o da John Spencer oluyor (daha önce İTÜ ve Karşıyaka). İşte o günlerde kulüp başkanı Fethi Ağalar’ın danışmanı olan Ömer Araz, bana “Bu takımın menajeri olur musun?” diyor. Oluyorum ve işe başladığım ilk gün Ömer Büyükaycan’la birlikte doktora gidiyoruz. Milli oyuncumuza fıtık teşhisi konuyor ve ligin ilk 7-8 maçında oynayamayacağı ortaya çıkıyor. Eyvah! Sezon açılmak üzere… Avrupa Kupası maçları da var. Acilen bir uzun bulmamız lazım. Benim Nasaş menajerliğinde geçirdiğim yaklaşık altı ay, sürekli bir yabancı arayışından, gelen ve gidenlerin dertleriyle uğraşmaktan ibarettir. O fasılda yaşananları bir başka gün uzun uzadıya anlatırım. Şimdi biraz öteye atlayalım.
O sıralar Nasaş’ta kondisyonerimiz olan Yüksel Tezel, aynı zamanda Yıldırımspor için de çalışıyor. İki takım da birinci ligde ama Nasaş, antrenmanların çoğunu İstanbul’da yaptığı için böyle bir işbirliği olabiliyor. Koç Okan Çevik ve yardımcısı Ekrem Memnun, Yıldırımspor’da sıkıntılı günler yaşıyor. Takım lige kötü başlamış, yanlış hatırlamıyorsam ilk yedi maçta yalnızca bir galibiyet alabilmiş. Christian Todd adında beyaz bir guardları var ama oyun kurucu değil. O nedenle sorun büyük. Bir deplasman yolculuğunda, Yüksel Tezel bana “Bizim takım için uzun ararken, gözüne iyi bir oyun kurucu çarparsa Yıldırım’a önerir misin?” dedi. Ertesi gün masamın üzerindeki faks tomarını bir daha karıştırdım, listelere daha dikkatli baktım. O da ne? Sergei Bazarevitch yazıyor! Yahu bu adam, daha birkaç ay önce Barcelona Olimpiyatları’nda oynamadı mı? Nasıl işsiz olur?
Açtım telefonu, ajanına sordum. “İşsiz değil, şu anda Dinamo Moskova’da oynuyor ama uzun süredir parasını alamıyor. Herhangi bir Batı Avrupa kulübüne gitmeye razı. Yeter ki, Moskova’dan ayrılsın” dedi. Yıldırımsporlulara söyledik, “Kasedi var mı?” dediler. Hoppala! Hocam, adam olimpiyatta Bağımsız Devletler Topluluğu takımında (Sovyetler Birliği yıkıldığı için o turnuvada bu isim kullanılmıştı) Volkov’la, Tikhonenko’yla yan yana oynamış, ne kasedi?
Neyse uzatmayayım, Bazarevitch 35 bin dolara evet diyor ve Moskova’dan uçağa biniyor. Havaalanında onu karşılamaya Ekrem Memnun gitmiş. Belki hatırlarsınız, Bazarevitch saha dışında gözlükle gezen bir adamdı. Eko karşısında üstü başı son derece sıradan, günlerdir yemek yememiş gibi zayıf ve solgun, gözlüklü ve memur bıyıklı bir adam görünce paniğe kapılmış, “Yahu yanlışlık olmasın, bu adamda hiç olimpiyat görmüş basketçi tipi yok” diye.
İşte o “Memur Muhittin Bey kılıklı adam”ın gelmesiyle Yıldırımspor inanılmaz bir çıkışa geçti. Bazarevitch’in 20-25 sayı, 4-5 asistlik performanslarıyla üst üste galibiyetler aldı, hatta Rus oyun kurucunun 30 sayı attığı maçta Fenerbahçe’yi yenerek sezonun en büyük sürprizine imza attı ve “düşer” denilen takım, sezonu 12 galibiyetle orta sıralarda noktaladı.
Bazarevitch, çok süratli, orta sahayı çabuk geçen, çabuk düşünen ve kendi şutunu yaratarak, onu da genelde isabetli kullanan müthiş bir guarddı. Daha önemlisi, iyi bir insan, mükemmel bir takım arkadaşı, sorunsuz bir profesyoneldi. O Yıldırımspor camiasını, Yıldırım da onu çok sevdi ama sezon sonunda ayrılık çanları çaldı. Çünkü Tofaş, ligin altını üstüne getiren bu yıldıza 135 bin dolar önermişti!
Daha sonra 1997-98 sezonunda Türk Telekom forması da giyen (sadece Avrupa Kupası maçlarında) Sergei’yi isterseniz, bugünün Daçka koçu Ekrem Memnun’a sorun. Size, onun en iyi dostlarından biri olduğunu ve aralarındaki iletişimin hala sürdüğünü söyleyecektir.
Sergei Bazarevitch, bugün Dinamo Moskova’nın koçu. En son iki yıl önce Torino’da, ULEB Kupası sekizli finallerinde karşılaştık. Pek değişmemiş. Ona basketbolcudan çok tapu memuru görünümü veren bıyıklarına birkaç ak düşmüş, o kadar.
Yiğiter Uluğ
0 yorum:
Yorum Gönder